26 Şubat 2019 Salı

İNGİLİZİNİZİ NASIL ALIRDINIZ?

İngilizinizi nasıl alırdınız?

MUSTAFA AYDIN*


“Herbir zamanın insî bir şeytanı vardır” diyordu Bediüzzaman, 96 yıl önce. Ve devam ediyordu: 


“Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas, altı hutuvatıyla âlem-i İslâmı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor. Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını, kiminin tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.” 

Bu satırlar 1920 tarihli Hutuvat-ı Sitte adlı bildiri ya da broşür diyebileceğimiz zehir zemberek eserden alınma. İşgal İstanbul’unda işgalci İngiliz’e verilmiş en ağır cevap buydu. “İblis” diyordu kısaca İngiliz’e. Bunu derken de birbiriyle fikren ilgisi-alakası olmayan kesimleri nasıl kullandığını da bir cümle içinde güzelce ifade ediyordu. Aynı İblis yine sahnede. Kimi zaman Amerika, kimi zaman İsrail maskesi takarak. Ha, Irak, Suriye, Ürdün, Mısır vs. maskelerini saymıyorum. 


Türkiye olarak, çok kritik ve keskin bir virajdayız. Ve kubbedeki “kilit taşı”yız. “Biz”i çektiğiniz zaman tüm sistem yerinden oynuyor. Şu an yeryüzünün efendisi rolünü oynayan İblisler, kontrollü kaos için Türkiye tuğlasını yerinden oynatma peşinde. 15 Temmuz gecesini 241 şehit vererek atlatan ve FETÖ denen “İngiliz anahtarı”nı kırınca sevindirik olan bizler için o geceyi yeniden ince ince analiz etmekte fayda var. O gecedeki katmerli “İngiliz aklı” henüz deşifre edilmiş değil. 


Judeo-İngiliz düşünce sistemini çok iyi bilmemiz gerekiyor. Mücadele planında “dessas, hannas ve vesvas” olan İnferno’cu “müsbet abileri” tanımadan herhangi bir şeye ulaşmamız zor gibi. (Teoman Duralı hocamızın “Çağdaş İngiliz-Yahudi Medeniyeti” kitabını bir kez daha okumakta fayda var.) 

Bu sıra dışı entrika ve kaos çetesine karşı Cenab-ı Hakk’ın nusretini celp edebilecek tek sığınağımız ihlas ve samimiyet. Çünkü zahiri sebeplere bakarsak dinlisi, dinsizi, takkelisi, cüppelisi, fötrlüsü dâhil her kesimi kendi siyasetine çok rahat âlet edebilen bu yapıya karşı onun silahıyla ve onun istediği zeminde savaşıp zafer kazanmak pek kolay değil. (Hadi dâhî çocuklarımızı toplayalım, özel okullarda yetiştirelim, onlarla mücadele edelim dedik, hepsi “badem bıyıklı” James Bond’lar olup çıktılar karşımıza!) 

1947’den sonra İngilizlerin bizi Amerikan mandasına devretmesine aldanmayalım efendim. Adamlar kadife eldivenle işlerini sessiz sedasız yürütebiliyorlar. Abdülhamid-i Sânî merhumu indirdiklerinden beri payitahtımızda “iç güveyisinden” hallice, bir hayalet olarak dolaşmaya devam ediyorlar. Onu bazen takkeli, koca burunlu bir bedduacı, bazen fötrlü bir jakoben, bazen “aydınlık” savunucusu bir Maocu ya da komünist, bazen “cüppe”li bir yargıç, bazen bir sakallı “derviş” olarak görebilirsiniz.

Siz Lawrence’nizi nasıl alırdınız acaba ;)

Hâmiş: Piers Dixon’un, “Double Diploma” kitabında İngiltere’nin Türkiye büyükelçisi Sir Percy Loraine’in Dışişleri Bakanı Lord Halifax’a gönderdiği 1938 yılına ait bir “telgraf” yer almaktadır. Mustafa Kemal, son ziyaretinde ölüm döşeğindeyken kendisine akıl almaz bir teklifte bulunmuştur. Acaba o teklif neydi? (Gugıllayınız efenim ;)
Twitter: @tirsaktaci_

Facebook: www.facebook.com/tirsaktaci


*Kaynak: CF dergisi, 2016

Kaynak: Risale.haber.comhttps://www.risalehaber.com/ingilizinizi-nasil-alirdiniz-18746yy.htm


FETULLAH GÜLEN, KİKİRİK MUHİTTİN'İN, İNGİLİZ AJANI SAİT MOLLA'NIN YOLUNDADIR!

KİKİRİK MUHİTTİN’LER, Bİ BİTMEDİNİZ!


MUSTAFA AYDIN* 

Milli Mücadele mi dersiniz Kuva-yı Milliye mi; ha işte o mahşerin içinde ne enteresan olaylar yaşanmış, ne garip tipler zuhur etmiş şaşarsınız. 


İngilizlerce işgal edilmiş vaziyetteyken iki “Said” görüyoruz İstanbul’da. Biri; İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin azılı savunucusu; ruhunu iki paund’a majestesine satmış “Said Molla”; diğeri ise bulunduğu şehrin ne havasına ne suyuna ne de huyuna alışabilmiş Molla Said (El-Kürdî-En-Nursi). Biri İslâm’ın göz bebeği İslâmbol işgal altında kalsın diye uğraşıyor, diğeri Dârü’l-Hikmeti’l İslamiye âzâlığını “ossaat” bırakıp, yer altına inerek direnişe geçiyor. Hakkında “vur” emri çıkarılıyor.  


Hutuvat-ı Sitte’yi dağıtıyor. O dönemki talebelerinin anlattıklarından öğreniyoruz ki o dönemde çok sayıda işgal askeri tepelenmiş, birçok gemiye sızılıp topların“kama”ları sökülerek denize ve kuyulara atılmış. Molla Said’in temiz iman mücadelesi her şeye rağmen bugün daha net olarak gözüküyor. Ha, şimdilerde ecnebi aşığı olup “Said Molla’nın yolundan giden; ehl-i sâlip ve ehl-i Magen David’in âgûşunda “mollamsı”larımız da yok değil hani! İmtihan gereği bitmez de zaten. 


Takvim yaprakları geçen asrın 19 ve 20’li yıllarını gösterirken bu kez Balıkesir’e geçiyoruz. Şehir elden düşmüş, ahâli perişan, ne olacaklarını bilemiyor. Yerli Rumlar ve Ermeniler şımarıklıkta gemi azıya almış. Şehirde Kikirik Muhittin diye biri var ki herkesin burnundan getiriyor. Fırsat eline geçer geçmez bir münafığın, kalbinde beslediği gayz ü kini kendi ahâlisine karşı nasıl ortaya dökeceğini pek güzel ispat ediyor.  


Yunan gelir gelmez Kikirik, Pamuk Hanı'nın kapısına "İngiliz Muhibleri Cemiyeti" diye bir levha asmış. "Bu Kuvâ-yı Milliyecidir, şu cephede bulunmuştur" diye birçok Müslüman’ı da elleriyle tutup tutup Yunan kumandanına teslim etmiş. Ama çok sürmemiş devran dönünce de Yunanistan’a “hicret” edivermiş bu “avni” efendi. (Kaynak: M. Ertuğrul Düzdağ, "Anadolu Cihadı" yazı dizisi. Zaman. 17 Kasım 1994)


TEDBİRİN VARSA KORKMA 

Merhum şehid İskilipli Âtıf Hoca ve merhum Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin de dahil olduğu Cemiyet-i Müderrisin’in son toplantısı pek hazindir. Bu tablo Resulullah’ın (asm) davası kalbinde gerçekten yerleşmiş olanlar ile zoru görünce su koyverenleri göstermesi açısından da ibretliktir.3 Mart 1924’te bilinen devrim kanunları yürürlüğe girince merkezi İstanbul'da bulunan cemiyete mensup 500 civarında âlim Tunahan’ın organizasyonuyla bir araya gelir. Merhum Silistreli, tarihi nitelikteki konuşmasında ulemaya bir teklifte bulunur. Teklifin özü, “Dinin devamı biz âlimlerin elindedir, her birimiz 2 öğrenci yetiştirsek 2 nesil daha bu din yeryüzünden zayi olmaz. Hiç olmazsa kendimizdeki ilmi çocuklarımıza aktaralım, bu badire bu şekilde atlatılır” şeklindedir. Ama diğer “ulemâ” bu kanaatte değildir. Hemen de vazgeçmişlerdir “kudsi emanet”ten. Onlara göre, “Artık devir değişmiştir, yapılacak hiç bir şey yoktur!”. Cüppeler terzihanelere “setre” olmak üzere gönderilmiş, fötr denen icat da utanıp sıkılmadan kısa süre sonra kafalardaki yerini alıvermiştir.Din gayreti içinde olanlar ise Kur’an’ı bin türlü imkânsızlık içinde diğer nesle aktararak bugüne ulaşmasına vesile oldular. Ulemaü’s-sû olmamak için ömrünü iman ve Kur’an hizmetine adayan bu “zemherir” döneminin gerçek “er”lerine ve ermişlerine binler selam ve dua.  


Twitter: @tirsaktaci_    


(*Bu yazı 2016 yılı Haziran ayı CF dergisinde yayınlanmıştır)

İlgili makale: İngilizinizi nasıl alırdınız?