24 Ocak 2019 Perşembe

ŞIHBIZINLI İLE CHP'Lİ FETÖCÜ AVUKAT SİBEL SEVİNÇ DEVECİ İLİŞKİSİ

LETONYA MUHTARI VE FETÖ'NÜN TRUVA ATI SİBEL DEVECİ MUHABBETİ!

Anadolu'nun mert insanları olan Şıhbızınlıların yüz karası Letonya Muhtarı'nın CHP içindeki FETÖ sızmalarından Avukat Sibel Sevinç Deveci ile laubali muhabbetini hatırlayalım mı?
Kendini ateist olarak lanse eden Sibel Deveci ile "has şakirt", "evli şakirt" Letonyalı niye bu kadar samimi acaba? Nereden kaynaklanıyor bu samimiyet? Bu aşırı samimiyetin kaynağı nedir diye merak etmiyor mu şakirtler? Hep mi böyledir "abileriniz" yoksa, biz mi saf saf "şaşırıyoruz" bu garabete?


Avukat Sibel Sevinç Deveci ile ilgili olarak önce kendi öz amcası Bülent Sevinç kendi özel youtube kanalında ve twitter'daki adresinde @bulentsevinc69 (Türk Antipsikiyatri Topluluğu) bakın ne diyor?

***

"Sibel Sevinç Deveci, FETÖ'nün en güçlü olduğu dönemde FETÖ'nün aleyhine hakaretler etti, davalık oldu, ama ceza almadı. Çünkü Sibel'in o göstermelik aleyhte çıkışları FETÖcülerin Sibel'i parlatma operasyonuydu"

https://twitter.com/bulentsevinc69/status/996403148863561728

***
https://www.youtube.com/watch?v=RGgEsOcVGXI

BÜLENT SEVİNÇ, yeğeni Avukat Sibel Sevinç'i anlatıyor:


"Avukat Sibel Sevinç'in öz amcasıyım. Aleyhindeki iddialar doğrudur. O gizli bir FETÖ'cüdür. Sol ve Atatürkçüler içindeki Truva Atı'dır. Türkan Saylan aleyhindeki birçok dedikodu ve iftirayı yayanlardan birisi hatta en önemlisi odur. Menfaatini takip eder. Menfaatçi birisidir. Şahsım ve kendi ailesi ve çevresinde dolandırmadığı ve zarar vermediği insan yoktur. Bu kişiye inanmayın. İtibar etmeyin. Ben amcası olarak söylüyorum Yaşlı, genç, solcu sağcı herkesi dolandırmıştır. FETÖ'nün sol içindeki truva atıdır."





ÖNCE ŞU "CILK" MUHABBETİ HATIRLAYALIM, SONRA EN ALTA, SİBEL DEVECİ'NİN YİNE LETONYA MUHTARI (MEHMET ÇELİK) İLE 15 TEMMUZ DARBESİ ÖNCESİ, HEYECANLA DARBEYİ BEKLEYİŞLERİ, BİRBİRLERİNE KUR YAPIŞLARIYLA İLGİLİ TWITTER YAZIŞMALARINA BAKALIM.

DARBEYİ ÖNCEDEN BİLİYORLAR VE HEYECANLA GERÇEKLEŞMESİNİ BEKLİYORLARDI:








SİBEL DEVECİ VE LETONYA MUHTARI'NIN DARBE ÖNCESİ VE SONRASI YAZIŞMALARI













OPÇİN'İN İSLAMCI GAY'LER DOSYASININ PERDE ARKASI

TUNCAY OPÇİN İSLAMCI GAY'LER

HABERİNİN HİKAYESİNİ BAVUL

ADLI KİTABINDA KENDİSİ ANLATIYOR

Tuncay Opçin, twitter'da FETÖ'nün arsız tetikçilerinden Şıhbızınlı Mehmet Çelik'e (Letonya Muhtarı), "Tuncay Opçin'e 'İslamcı Gay'ler haberini Mustafa Aydın' yaptırdı' diye yazdırdı ya, bunu Opçin'in kendi ifadeleriyle yalanlamak gerekiyor.
"Çirkefe niye taş atıyorsun, üstüne sıçrıyor!" diyor bazı arkadaşlar haklı olarak. Ama utanmaz yalancıların, arsız yalancı ve iftiracı oluşlarını da artık tescillemek gerekiyor.
Aşağıda FETÖ sitelerinde tefrika edilen Bavul adlı kitabındaki kendi itiraflarını vakti olan satır satır okuyacaktır; ama işin özü şu: O kitabın yazarı Opçin'in, o "palavra" dosyayı yapmayı düşündüğü 1994-1995 yıllarında biz daha tanışmıyorduk bile! Ben Aksiyon'a 1996 yılının Mayıs ayının yarısında geçtim.

Ayrıca, Opçin'in yine kendisi o haberleri Aktüel'de yaptıktan sonra ziyaret için Aksiyon dergisine gittiğinde nasıl bir tepkiyle karşılaştığını bakın nasıl anlatıyor:


"Tepki veren diğer grup, Aksiyon’daki BAZI arkadaşlarımdı. Aslında olayın Aksiyon’da başlayan hikayesini gayet iyi biliyorlardı ama, buna rağmen tepki vermekten çekinmemişlerdi."

Tuncay Opçin'in böylesine kibar şekilde aktardığı "tepki" neydi? Daha önceki blog başlığı altında yazmıştım, buraya da aktarmamda beis yok. "BAZI" arkadaşlar dediği benim ve bu iftirası yüzünden Opçin'i sille-tokat hırpaladım!
***

Opçin, "İslamcı Gay’ler, Antalya’da Subyancı Pazarı, Gülen’in 3 Halefi vs." gibi "operasyon" tarzı haberleri yaptıktan sonra Zaman - Aksiyon editör ve idarecilerinde onun aleyhine müthiş bir nefret birikti. Bir gün Aksiyon’a ziyarete geldi. Cemal Kalyoncu ve Osman İridağ’la konuşuyorlar. Opçin, uzakta olan bizlere de duyurmaya çalışarak yüksek sesle, “Burada çalışanların hiçbiri 5 para etmez. Kapının dışında bir hiçsiniz. Buradan çıksanız iş bulamazsınız, haber yapamazsınız. Kendinizi gasteci sanmayın vs.” gibi yüksek perdeden konuşup ahaliye hakaret ediyordu.

Ben de 3 masa uzaktan duyuyorum bu hakaretleri. Elimde bir dosya var ve onunla meşgulüm. Bekliyorum ki oradakiler müdahale etsin. Ama müdahale edip susturan yok. 


Hakaretlerin dozu artınca dayanamadım ve, “Ulan haber diye ne yaptın ki şerefsiz! İslamcı Gay’ler diye bir iftira dosyası hazırladın. Alçak adam, bu uydurma şeyin neresi haber! Hem sen daha düne kadar burada çalışmıyor muydun? O zaman sen de beş para etmez bi adamsın!” deyince, o hakaret etti, ben cevap verdim derken, masaların-sandalyelerin üstünden uçarak artık Allah ne verdiyse bir dalaşma ve yumruklaşma yaşandı. Ayırdılar. 

Nasıl bir karaktersizlikle karşı karşıya olduğumuzu anlamanız için yazıyorum: Şimdi uğruna tarafımdan dayak yediği bu rezil haberi benim yaptırdığımı yazdırmış Anadolu'nun mert insanları olan Şıhbızınlıların yüz karası Letonyalı'ya!

Güler misin, ağlar mısın? ;)

Ama öyle yağma yok, şirretlere, çirkeflere, falçata ile gezen Merter Çetesi'ne pabuç bırakmak yok.

Müslüman için yalan üzerine yemin etmek "küfür"le eş değerdedir. Buyrun bu hadisenin yazdığım gibi olduğuna ben Vallahi ve Billahi üzerine yemin ediyorum. Çıksın Opçin aksini iddia etsin. Edemez, çünkü beni tasdik eden şeklini Bavul adlı kitabında kendisi yıllar önce çoktan yazdı zaten ;)
Böyle de beceriksiz iftiracı bunlar!

Ve aslında o günün şahitleri de zaten henüz hayatta. (Ahmet Doğru, Mehmet Ali Eren, Ahmet Dinç, Birol Uzunay, Yasin Aras, Yasin Yağcı, Remzi Emir) 

Kimin iman ehli, kimin "taklacı" olduğunu eski Aksiyoncular biliyor zaten.

Bu linkte Opçin, birçok şeyden bahsediyor. Antr-parantez merhum Mustafa Sungur'a 40. ve kendi hocası tarafından kurulan kumpası da "tersten" anlatıyor. "Örtme ve perdeleme" yapıyor. Bir cemaatin bölünmesine yol açan ve ünlü bir psikiyatristin de dahil olduğu o kumpas da yakında aydınlatılacaktır. Bizim için önemli olan İslamcı Gay'ler palavra haberinin 1994-1995 yıllarında çalışılmaya başlandığı, 1999 yılında Aktüel'de yayınlandığı, Aksiyon'daki editörlerin tepki gösterdiği (tek tepki var o da Mustafa Aydın'dan, yumruklarla!) konusu..


https://www.patreon.com/posts/bavul-bolum-6-11195097

Ben konumuzla ilgili kısmını buraya iktibas ediyorum.
Linki mutlaka uçuracaklardır çünkü.

***
Tuncay Opçin'in Bavul kitabından:

***

"Tam bu sırada Sabah Grubu’nun haber dergisi Aktüel’den teklif geldi. Aktüel o günün Türkiye’sinde çok önemli bir yayın organıydı. 28 Şubat Süreci’nde özgürlükçü duruşuyla büyük takdir toplamış, Susurluk Skandalı’yla ilgili en önemli haber ve detaylar Aktüel’de yayınlanmıştı. Bu dergide çalışmak, benim için çok büyük bir imkândı ve dergicilik hep içimde kalan bir ukdeydi. Aktüel’in teklifini derginin yayın yönetmeni Alev Er’le görüştükten sonra kabul ettim ve 9 Kasım 1998’de Aktüel’de iş başı yaptım.

Dergide çalışmaya başladıktan kısa süre sonra yaptığım, “İslamcı Gayler” haberi büyük tepki toplamıştı. Aktüel, okurun ilgisini çekecek, daha önce hiç duyulmamış haberleri kapağa taşıyordu. Dergi kabaca “Flaş” ve “Güncel” olmak üzere iki bölüme ayrılıyordu ve kapaklar genelde birinci bölümden seçiliyordu.

KARİKATÜR YÜZÜNDEN İKİNCİ BASKI

“İslamcı Gayler” haberinin oldukça ilginç bir hikayesi vardı ve bu Aksiyon’da çalıştığım yıllara dayanıyordu. Aksiyon kurulurken, haber kadrosu o güne kadar tabu olan ve tartışılmayan konuları derginin sayfalarına taşımak istiyordu. Bu çerçevede dergiyi yayınlayan ekip, “Ezan”ı, daha doğrusu, ezanın kötü okunuşunu işleyen bir dosya yayınlamaya karar vermişti. Kısa bir süre sonra hazırlanan haber, çok iyi bir yaraya parmak bastığımızı gösteren bilgiler içeriyordu. Aksiyon, “Ezan”ı kapağa taşımış, müezzinlerin eksikliklerini gösteren bilgileri okurlarıyla paylaşmıştı. Ancak bu durum, dergi baskıdan geldikten sonra, dağıtıma verilmeden bir krize dönüşmüştü.

Grup yöneticileri dergiyi baskıdan geldikten sonra görmüşler ve büyük tepki göstermişlerdi. Haber son derece dikkatli bir şekilde hazırlansa da karikatürist Dağıstan Çetinkaya’nın çalışması, her türlü eleştiriyi alabilecek nitelikteydi. Çetinkaya minarede bir müezzini karikatürize etmiş, ancak bu sırada ipin ucunu kaçırmış, ortaya son derece sevimsiz bir tablo çıkmıştı. Derginin iş yoğunluğu içinde de bu karikatür gözden kaçmış ve yayınlanmıştı. Oysa bu Çetinkaya’nın ilk icraatı değildi. O dönemde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu çalışmalarına hız vermiş ve tartışma konusu olmuştu. Bu vakıf, kamuoyunda “Fak-Fuk-Fon” diye biliniyordu. Çetinkaya, karikatüründe bir kelime oyunu yapmış ve bu fonu “Fak-Fuck-Fon” diye nitelendirmiş, buradan bir mizah çıkarmaya çalışmıştı.

Ezan haberinde de karikatür aynı isme aitti ve minarede ezan okuyan müezzin oldukça çirkin bir şekilde resmedilmişti. Bu karikatür fazlasıyla olumsuz tepki alacaktı. Bu yüzden grup yönetimi karikatürün çıkartılarak, derginin tekrar basılmasına karar verdi. Aksiyon bu nedenle bayilere bir gün geç verilebilmişti. Haber, bu haliyle bile çok ses getirmiş, hatta bir gazete “Fethullah Hoca Ezana El Attı” manşetiyle çıkmıştı.

Aksiyon’un yaptığı haberle, Fethullah Gülen arasında bağlantı kuruluyordu. Oysa Fethullah Gülen, bu haberi tıpkı diğer Aksiyon okurları gibi basıldıktan sonra görmüştü. Basın ve kamuoyundaki bu algı Aksiyon yöneticileriyle çalışanlarının elini kolunu fazlasıyla bağlıyordu. Biz haber olabilecek her konuyu dergi sayfalarına taşımak istiyorduk. Ancak en basit olayda bile dergi Fethullah Gülen’le irtibatlandırılıyordu.

AKİT OKURU EŞCİNSELLER

Ezan haberi yayınlanmadan önce el attığımız konulardan birisi de eşcinsellikti. Eşcinsellik bugün bile muhafazakâr ve İslamcı kesimin asla girmediği bir saha. Oysa Aksiyon, 1995’te bu konuyu araştırmak, gündeme getirmek istemişti. Bu konuyu araştırırken, din bilginlerinden, İslam hukukçularından görüş alınacak, İslam’ın konuya yaklaşımının teorik çerçevesi çizilecekti. Haberin bir tarafında bu görüşler yer alırken, diğer taraftan da eşcinsellerle görüşülecek, bu tercihlerinin nedeni anlatılacak, dergi sayfalarına yansıtılacaktı.

Ben bu çerçevede araştırmalar yapmış, eşcinsellerle görüşmüştüm. Haber üzerinde çalıştığım sırada ezan haberi yayınlanmıştı ve aldığımız tepkiler, Türkiye kamuoyunun bu tür tartışmalara hazır olmadığı sonucunu doğurmuştu. Eşcinselleri ele alan bir kapağın o günün merkez medyası tarafından nasıl ele alınacağını düşündüğümüzde, karşımıza hiç de parlak olmayan bir tablo çıkmıştı. Bu nedenle haberi yapmamaya karar vermiştik.

Aktüel’e geçince, editörler toplantısında o günler için oldukça yeni bir konu gündeme gelmişti. Profesyonel bir gitar sanatçısı vardı ve bu kız tesettürlüydü. Bu kişiye ulaşıp-ulaşamayacağımız konuşuldu. Bu sırada benim de aklıma daha önce çalıştığım, eşcinsellerle ilgili konu geldi. Haberle ilgili eşcinsellerle görüşürken, ulaştığım üç isim İslamcı çıkmıştı. Üç isim de o tarihlerde “gizli eşcinsel”di. Aileleri ve çevreleri eşcinsel olduklarını bilmiyorlardı. Bunlar RP’yi destekliyor, mitinglerine gidiyor ve radikal bir gazete olan Akit’i takip ediyorlardı.

Ben konuyu anlatınca, Alev Er’in hemen dikkatini çekti ve bu haberi yapmamı istedi. Haberin içeriğiyle ilgili bir sorunum yoktu, ama Aksiyon’da haber rafa kalkınca, eşcinsellerle bağlantım kopmuştu. Ancak, birisinin gerçek adını ve soyadını biliyordum. Buradan yola çıkarak adresini bulabileceğimi düşündüm ve biraz uğraştıktan sonra gerçekten de bu kişiye ulaştım.

Bu kişi üzerinden de diğer iki kişiyle görüşme şansım oldu. Hepsiyle tek tek konuştum, hikayelerini dinledim. Bu hikayeleri derleyip, toparlayıp, siyasi tavırlarını da ekleyip haberleştirdim. Aktüel o hafta “İslamcı Gayler” kapağıyla bayilere ulaştı. Tabii beklediğim gibi tepkiler gecikmedi.

İlk başta Akit’ten aradılar. Benim Zaman’dan ayrılıp Aktüel’e geçtiğimi öğrenmişlerdi ve klasik suçlamalarda bulunuyorlardı. “Ben, İslam’a zarar vermek için Zaman’dan ayrılmıştım ve Aktüel’e geçmiştim. Klasik bir İslam düşmanıydım. O yüzden böyle bir haberde Akit’in adını geçirmiştim” gibi bir sürü ipe sapa gelmez isnatlarda bulundular. Ben de dilim döndüğünce böyle olmadığını anlattım. Akit’ten daha önce görüştüğüm bir muhabir arkadaş vardı. Onun adını vererek, benim kim ve ne olduğumu ondan öğrenebileceklerimi söyledim.

Tepki veren diğer grup, Aksiyon’daki bazı arkadaşlarımdı. Aslında olayın Aksiyon’da başlayan hikayesini gayet iyi biliyorlardı ama, buna rağmen tepki vermekten çekinmemişlerdi. Ancak, bu haber yayınlandıktan sonra aldığım iki telefon, ne kadar önemli bir habere imza attığımı ortaya çıkarmıştı."



23 Ocak 2019 Çarşamba

FETÖ, TURPUN BÜYÜĞÜNÜ YAYINLAYACAKKEN TREN VİDEOSU İŞİ BOZDU!

TARİH: 25 MART 2014
FETÖ, "TURPUN BÜYÜĞÜ YOLDA" DEDİ; AMA KENDİLERİNE TURPUN BÜYÜĞÜ GÖSTERİLİNCE ŞAPA OTURUP KALDILAR!

17-25 Aralık 2013 yolsuzluk kılıflı darbesi ve Ocak 2014'teki MİT TIR'ları kumpası etkili olmayınca 30 Mart 2014 yerel seçimleri FETÖ için hayati önem taşıdı. Seçimler öncesinde @bascalan @fuatavni ve benzeri hesaplardan bir takım montaj ses dosyaları yayınlanmaya başlandı. Ancak onlar da istenen etkiyi yapmıyor, hükümeti zora sokamıyor, vatandaşların nezdinde hiçbir negatif etki oluşturmuyordu.

FETÖ, bu kez 25 Mart 2014 tarihini ortaya attı. O gece öyle bir kaset yayınlanacaktı ki, Erdoğan ve ailesi dev bir jumbo jetle gece yarısı Türkiye'yi terk etmek zorunda kalacak; Malezya'ya kaçacaktı. O dönem Zaman gazetesinde İstanbul ve Marmara Bölge Haberleri editörüydüm. 3 kişinin çalıştığı birime tek kişi olarak atanmış, hafta izni kullanmakta bile sıkıntı çekiyordum. Düşünün 3-4 haftada bir "tek gün" izin kullanabilirsem seviniyordum. Onu da eğer reklam servisiyle anlaşıp sayfayı kapattırabilirsem yapabiliyordum. Kaç kere bu durumda haftalar sonra izin yaparken, A. Akkuş ve M. Kamış tarafından, "Yarım sayfa reklam geldi. Sayfayı açtık. Gazeteye gelmen gerekiyor!" diye açıkça hakarete, mobbinge maruz kaldım. Resmen, Dumanlı'nın yönlendirmesiyle istifa edip gitmem için eziyet ediyorlardı. 2014 mahalli seçimleri de bu atmosferde geçti. Top Sakal Çetesi, Ak Parti için, yüzde 29-32 arasında bir oy oranı öngörmüştü ki, bu oy oranıyla Erdoğan'ın iktidarını devam ettirmesi gerçekten zordu. Ancak, o dönem anket işleriyle uğraşan ve sahada olan bir arkadaşımızdan Ak Parti'nin il genel meclisi ve büyükşehir oylarında yüzde 42-45 bandında olduğunu, bundan aşağıya inmediğini öğrendim. 

Bunu twitter adresimden paylaştığım zaman o mesajın altına tehditkâr mesaj yazan gazetedeki editörler, daha sonra bu ifadelerini silmek zorunda kaldı. Bana, "Sakın silme bunu, 31 Mart sabahı göstereceğiz sana!" diyorlardı.

Tam da o günlerde Ankara bürokrasisinde-siyasetinde çalışan bir arkadaşım İstanbul'a gelmişti. Zaman gazetesinde çalıştığım için şöyle sordu:

"Gazetedekiler turpun büyüğü ifadesinden ne anlıyorlar? Sence ne olabilir? Ne yayınlayacaklar?" Ben de cevaben, "Turp videosunu bilmem ama bildiğim kadarıyla Gen-Kur'un elinde olan bir kaset, yakın zamanda hükümet kanadının eline geçmiş. Bundan Fuat Avni ekibinin haberi var mı bilmiyorum; ama o gece 'turp' diye bir şey yayınlayabileceklerini sanmam." dedim.

Bu kez muhatabım, "Hükümetin eline geçen görüntü nedir?" dedi. Ağzımı yokladığını, bildiğim şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştığını anladım:
"Fuat Avni çetesinin 1 numarasının eşcinsel ilişkili görüntüsü. Bilmiyormuş gibi bana numara yapmayın! Kimin elinden, kime geçtiğimi duydum, biliyorum." dedim. Aslında ben de yüzde 100 emin değildim. Onun vereceği tepkiye göre bilgimi netleştirmeye çalışıyordum.
"Peki nereden biliyorsun?" diye ısrar etti. "Cağaloğlu'nda bir yayınevi ziyaretim sırasında tanımadığım; konuşmalarından pek derin olduğu belli bir kişiden duydum dedim. İsmini bilmiyordum gerçekten. Sonradan anladım ki o adamın görevi, yakın zamanda el değiştirdiğini söylediği o kaset çıktığında ve cemaat üyeleri şoka girip, perişan olup dağıldığında diğer cemaatlerin bu kitleyi rehabilite edip edemeyeceğini araştırmaktı. (İttihad Yayınları- Mesut Zeybek ziyareti sırasında yaşanmıştı bu olay.)
Ankara'dan gelen arkadaşımızdan aldığım diğer cevaplar da o kasetin varlığını teyit eder nitelikteydi.
***

Yukarıda bahsettiğim gibi AK Parti'nin oylarında herhangi bir azalma yoktu. Aynı anket sonuçlarını FETÖ, Fuat Avni ihanet çetesi de görmüş olacak ki, "turpun büyüğü" videosu için 25 Mart 2014 gece yarısı için milat vermişlerdi. "Turpun büyüğü yolda", "Turpun büyüğü geliyor", "Turpun büyüğü heybede" ifadeleriyle yüzlerce, binlerce twit yazıldı, o birkaç gün içinde. 

O günden itibaren Fuat Avni çetesini ve saf cemaatçileri, "sakın kaset işine girmeyin, pişman olursunuz" minvalinde uyarıcı twitler atmaya başladım. Fuat Avni ekibi, "Az kaldı, gidiyor, turpun büyüğü yolda" vs. gibi twitler paylaşırken ben de "Bir nükleer cisim yaklaşıyor!" "Sakın ha!", "Çatılardan atlayacak, öğüreceksiniz." "Keşke 25 Mart'ta turpun büyüğü yayınlanmasaydı, diyeceksiniz" tarzında twitler atmaya başladım.

Bu kez gazeteden uyanık olan birkaç editör "Nedir bu nükleer cisim? Sen de başka bir şeyden bahsediyorsun, hayırdır!" diye sormaya başladı.
30 Mart seçimleri sonrası gazeteden ayrılan önemli editörlerden biri, tam da 25 Mart günü, "Ne anlatmak istiyorsun, abi? Nedir bu nükleer cisim? Bu yakadan birinin de görüntüsü çıkacak diyorsun, anladık; ama kimin?" dedi.

"Fuat Avni ekibi kimin görüntüsünü çıkarırsa Ak Parti seçimlerde zora girer?" diye sordum. "O isim tabii ki belli, başbakan" dedi. "Peki, karşılığındaki nükleer cisim kimi rahatsız etmeli ki, turp dursun?" dedim. "Tabii ki cemaatin "Dayı" dediği ismi!" dedi. "Doğru bildin, ben de onun için uyarıp, duruyorum zaten" dedim. Üzüldü. "Peki nasıl bir görüntü?" dedi. "Normal bir görüntü değil, kusturacak, çatılardan atlatacak, öğürtecek bir görüntü olduğu söyleniyor" dedim. Şok oldu, yüzü gitti geldi, kıp kırmızı oldu. Son dönemde cemaatin yayınlarına ve siyasi duruşuna muhalif olsa da "Dayı"ya yine de hüsn ü zannı vardı demek ki. 

"Abi bunu sen dememiş olsan, asla inanmam, iftira derim. Ama bunu test etmek çok kolay. Bu gece yarısı göreceğiz. Eğer Erdoğan'la ilgili turp videosu yayınlanır ve cevabı gelmezse söylediğin kasetle ilgili dediklerin boşa düşer, palavra olur. Ama kaç gündür keyifle paylaştıkları turp videosu bu gece yayınlanmazsa, o zaman doğru söylediğini düşüneceğim. Göreceğiz." dedi.
25 Mart'ı 26 Mart'a bağlayan gece sosyal medya kullanıcılarının neredeyse tamamının uyumadığını; işe gidecek olanların bile 70'li yıllarda Muhammed Ali'nin maçları için gece yarısı kalktığı gibi o gece yarısı kalkıp ne yayınlanmış diye twittera girdiğini söyleyebiliriz. 
Cemaatçiler (özellikle gazetedeki personelin çoğu-editörler) çok sevinçliydi. Tatlı bir heyecan vardı üzerlerinde. Nihayet aylardır polis-savcı-hakim kumpaslarıyla, MİT TIR'ı olayında olduğu gibi istihbaratçı kahpelikleriyle, titreşimli beddua seansıyla yapılamayan, o gece bir turp videosuyla oluverecekti. Ve Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan meçhule giden bir uçak kalkacaktı; içi altınlar ve dövizle dolu olarak. Yani Erdoğan'ın kaçmasını bekliyorlardı.


PEKİ NE OLDU, 25 MART GECESİ? 


Tabii ki hiçbir şey! Ne turp videosu yayınlandı, ne de onu bertaraf edecek bir eşcinsel rezalet görüntüsü. İlk kez o gece küfür yedi Fuat Avni top sakal çetesi! İlk kez o gece çok büyük bir hayal kırıklığı yaşattılar. İlk kez o gece güvenlerini yitirdiler geniş kitleye karşı. Sabaha kadar küfürler yazıldı, mesajlarının altına. Ağza alınmayacak derecede kallavi küfürler hem de. 
ERTESİ SABAH işe gittiğimizde, bir gün önce konuştuğumuz ve aynı katta çalıştığımız editör arkadaşla yine buluştuk ayak üstü?

"Abi, harbiden dediğin çıktı yav! Demek ki o 'tren videosu' varmış. Öyle bir şey olmasa Fuat Avni ekibini başka hiçbir görüntü durduramazdı." dedi.

Seçimler Ak Parti'nin yüzde 45'lik zaferiyle bitti. 
Seçimden muhtemelen 1 hafta sonra Ankara'daki arkadaşımız yine İstanbul'a gelmişti. Bu kez, 25 Mart gecesi Ankara'da nasıl bir trafik döndüğünü ben ona sordum. Ne olmuştu, nasıl olmuştu ki Oray Eğin'in bile, "Bu adamların hepsi neden eşcinsel?" dediği Fuat Avni ekibi, ellerindeki "turp" videosunu yayınlamaktan vazgeçmişti.

Arkadaşımız, bahsi geçen görüntünün, henüz FETÖ diye bir terör örgütü tanımlanmadığı için "hizmetlerine" Ankara'da devam eden en üst düzey cemaat yöneticilerine gösterildiğini; onların PANİK halinde merkezi alarma geçirdiğini ve Fuat Avni çetesinin "turp videosunun" bu yüzden durdurulduğunu anlattı.

Olayın kısaca hikayesi budur.
Aşağıdaki kupürlerde o dönem "turpun büyüğü yolda" diyenlerin, "hani lan turpun büyüğü yolda diyordunuz, nerde şerefsiz!" diye posta koyanların ve "bir nükleer cisim yaklaşıyor, yapmayın, pişman olacaksınız" şeklinde uyaran Tırsak Taci'nin mesajlarını göreceksiniz.

O geceye ait, arşivlere girmesini istediğiniz başka ekran görüntüleri varsa, bana twitter'dan gönderebilirsiniz.

Ve aslında zaten 25 Mart'ta FETÖ'nün hiçbir kaset çıkaramayacağı Erdoğan'ın 24 Mart tarihli konuşmasındaki rahatlığından belliydi. Kendisine adice alüfte iftirası atan cemaatin "Dayı"sına, nasıl hitap ediyordu Erdoğan:

"ALMA GAZZE'NİN AHINI, 

ÇIKAR ALÜFTE ALÜFTE!"





http://www.hurriyet.com.tr/gundem/alma-gazze-ahini-cikar-alufte-alufte-26077752


***

AŞAĞIDA HEYECAN İÇİNDE BEKLEYEN FETÖCÜLERİN, HAYAL KIRIKLIKLARI VE KÜFÜRLERİ YANINDA, İZ'AN SAHİPLERİNİN FETÖCÜLERE VERDİĞİ CEVAPLAR YER ALIYOR



























Tırsak Taci, Mustafa Aydın'ın "turpun büyüğü yolda" tehditlerine karşı "bir nükleer cisim yaklaşıyor" mesajlı uyarıları