Bush'un dedesi darbeciymiş
İngiliz televizyon kanalı BBC, ABD Başkanı George Bush'un dedesi Prescott Bush'un 1930'lu yıllarda Nazi işadamlarından yardım alarak, dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt'e karşı darbe planladığını kanıtlayan bir belgesel yayınladı
LONDRA
ABD'de bundan 4 yıl önce 2003 yılının sonlarında ortaya çıkarılan bir gerçek, BBC'nin hazırladığı ve geçtiğimiz hafta yayınladığı belgeselle yeniden gündeme geldi. “The White House Coup” (Beyaz Saray Darbesi) adlı belgeselde ülkenin en köklü ailelerinden biri olan Bush'ların 1933 yılında Beyaz Saray'a karşı darbe planı hazırladıkları ortaya çıktı. Bugünkü Başkan George Bush'un dedesi senatör Prescott Bush'un dönemin başkanı Franklin Roosevelt'e karşı planladığı darbenin ayrıntıları gündeme bomba gibi düştü.
HİTLER'E ÖZENMİŞLER
Dünyanın en güçlü demokrasisine sahip olmakla övünen ülkede ortaya çıkarılan gerçek, Amerikalıların tarihlerini yeniden tartışmalarına yol açtı. Yayınlanan belgelere göre, ülke hem faşizmden hem de 500 bin askerin kalkışacağı büyük darbeyi kıl payı atlatmış. Belgeselde darbenin gerekçesi olarak 1930'lardan itibaren yaşanan ekonomik kriz gösteriliyor. Krizden kurtuluşu faşizmde gören Amerikan sermayesi, Almanya'da iktidara gelen Nazilerle işbirliği yaptı. Ancak 1933'te seçilen Başkan Roosevelt, Nazileşmeye karşıydı.
HEDEF ROOSEVELT'Tİ
Bunun üzerine Dede Bush önderliğindeki zengin Amerikan sağı, 1. Dünya Savaşı kahramanı Orgeneral Smedley Darlington Butler'a askeri darbeye liderlik etmesi için teklif götürdü. Darbe planına göre, Başkan Roosevelt görevi bırakmaya ikna edilecekti. Kabul etmezse, Orgeneral Butler'a hayran ordudan 500 bin asker Beyaz Saray'a yürüyüp Roosevelt'i öldürecekti.
BAŞKAN OLAYI KAPATTI
Darbecileri, Heinz, Maxwell, Du Pont, Goodyear ve daha birçok büyük şirket destekledi. Ama Orgeneral Butler darbe yapmak yerine, Temsilciler Meclisi'nin bir komitesine şikayette bulundu. Komite darbe planını kanıtlasa da Roosevelt, reform programına destek karşılığında komplocu şirketleri afişe etmekten vazgeçti.
Nazi sanayici Fritz'in bankası kullanıldı
Dede Bush, ticari işbirliğini İkinci dünya savaşının sonuna kadar, Nazi sanayici Fritz Thseen'le sürdürdü. ABD Milli arşivler ve kütüphanelerinde yer alan “America's Secret Establishment” Amerika'nın Gizli Örgütü adlı kitapta, Prescott Bush'un ve ortaklarının Nazilerle bağlantıları ve aktiviteleri ayrıntılı şekilde yer alıyor. Belgelere göre Berlin'deki dev Nazi sanayicisi Fritz Thseen'in bankasından (Thyssen Bank) tedarik edilen 240 bin değerindeki banknotlar New York'taki Underwriters Trust şirketine aktarılmış.
Aile yüzyıldır siyaset sahnesinde
Bushlar'ın ataları Amerika kıtasına 1620 yılında İngitere'nin Southampton kentinden Amerika'ya göçmen taşıyan Myflower gemisiyle ayak bastı. Aile, 20. yüzyılın başından itibaren Amerikan yönetici elitinin içinde, bir yer edinme mücadelesine girdi ve üç nesil içinde bir senatör ve iki başkan çıkardı. Dede Prescott Bush, Uzun Amerikan sermayesinin önemli figürlerinden biri olarak siyasi arenada etkisini hissettirdi. 1952 yılında senatör oldu, 1961'de politikadan ayrıldı. Ailenin çoğu Yale Üniversitesi'nden mezun. Ve bunların hepsi 1833 yılında bu okulda kurulmuş ırkçı gizli örgüt “Skull and Bones”a üye.
Kaynak: YENİ ŞAFAK 09.08.2007
http://www.yenisafak.com.tr/dunya/?t=09.08.2007&c=4&i=61076&Dedesi-darbeciymiş
-2-
KaynaK: http://www.komplo.org/ Bölüm: Gizli örgütler...
Neo-Naziler Türkiye'de!
[ MUSTAFA AYDIN ÖZEL NOT: Bush'un ailesinin "Nazi" denilen "kuru-kafatasçı" oluşumlarla irtibatı çok ilginç. Thule örgütüyle İlluminati'nin ortak paydaları, Bush'un dedesi Prescot'un bu fikriyatı Amerika'ya taşıması, Hitler gibi kendilerine finansal destek bulabilmeleri çok ilginç. Kuru Kafa ve Kemikler tarikatinin kökenlerini Sabetaycılığın Hıristiyanlık içindeki uzantısı olan Frankizm'de çok rahat bulabiliyoruz. Bush'un ailesi de Sabetaycı aslında ama Frankizm kolundan. Türkiye'ye uzanan "Baron"u, Sebottendorf'u da bu denklemde asla ihmal etmemeliyiz. "Büyü, Maji, okültizm" takıntılı çevreleri maddi-manevi finanse eden, bilgilendiren Frankist ekolü asla gözardı etmemeliyiz. Bunlar naçizane benim analizlerim. Şimdi Aytunç Altındal beyin yıllar önce yayınlanmış bir röportajını dikkatlerinize arz ediyorum:]
***
Aytunç Altındal, 'derneğin Türkiye kanadında, Nazizmin babası gizli Thule örgütüyle ilişkili Almanlar ve Avusturyalılar vardı. Dernek, 60'larda ordu içinde etkiliydi' diyor.
KAYNAK: 1995 yılında Aktüel dergisinin 229. sayısında yayınlanan dosyada ilginç iddialar yer alıyor:
***
İsviçre'de, Montrö yakınlarındaki Caux kentinde tarihi bir şato... Umberto Eco'nun romanından çekilen "Gülün Adi" filminin sahnelerini andıran bir Ortaçağ dekoru. 1500 kişilik dev salonlar, antikalarla dolu uzun koridorlar. Ve ortalıkta dolaşan siyah cübbelerinin arasında kollarını kavuşturmuş; yaşlı papazlar... Burası bir kilise değil, Hiristiyanlık üzerine ulaslararası çalışmalarıyla tanınan, araştırmacı-yazar Aytunç Altındal'a göre "Moral Re-Armament"in, yani "Manevi Cihazlanma Derneği"nin karargâhı.
SON TOPLANTI 1994'TE
Altındal'a göre, bu karargâhta uzun yıllar çeşitli Türkler eğitim gördü. Son olarak da, l994'te ünlü bir kadın reklamcının organizasyonuyla, 20 başarılı Türk gazetecisi bir hafta ağırlandılar. Papazlar, Türk gazetecilerinin ayaklarını bile yıkadı... "Tüm bunlarda ne var?" denebilir. Altındal'a göre ise, "Çok şey var":
AB'NİN FİKİR BABALARI
"1920'de bir rahip tarafından kurulan bu dernek, 1936'da İngiliz İstihbaratı'nca gizli Nazi sempatizanı olmakla suçlandı. Yıkıcı faaliyetlerle bulunmakla da... İngilizler, derneği 'Beşinci Kol faaliyetlerinde bulunan 'yıkıcı kuruluşlar listesi'nin en başındaki ilk üçe soktular. Dernek, Hitler'in yenilgisinden sonra 1945'te Fransız ve Alman önde gelenlerini gizlice buluşturarak, 5 yılda 3 bin kişiyi biraraya getirdi. Avrupa Topluluğu'nun da nüvesi bu görüşmelerde atıldı. Derneğin ilkesi, Hiristiyan ahlakının üstünlüğü çerçevesinde katolikleri, protestanları ve Ortodoksları birleştirmekti..."
Aytunç Altındal, derneğin bugün de çok etkin olduğunu ileri sürüyor:
"Manevi Cihazlanma Amerika'da en etkili kurumlardan biridir. Bill Clinton yönetiminde çok etkilidir. Butros Gali, Zbigniew Brzezinski gibi ünlü şahsiyetler de derneği övüyor ve Clinton'dan özellikle İslam ve AT konusunda örgütle temas halinde olmasını istiyorlar. Yakın bir gelecekte derneğin Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde arabuluculuk görevine soyunduğunu görürseniz, hiç şaşırmayın!"
ÖNEMLİ TÜRKLER DE 'CİHAZLANMIŞ'
Aytunç Altındal bu iddialarını Sabah'ta yayınladığı "Mitler Doğmadan Önce" yazı dizisinde, "Türkiye ve Ortodokslar" adlı kitabında ve Aktüel'le yaptığı söyleşide dile getirdi. Altındal'a göre derneğin bir de Türkiye kolu vardı. "1950'lerde NeoNazi hareketler yeni isimler aldılar. 54-55'lerde İstanbul'u ve büyük şehirleri güzelleştirme dernekleri sardı. Birçok işadamının Avrupa ve İsviçre ile bağlantıları, bu dernekler aracılığıyla oldu" diyen Altındal. Türkiye'de Manevi Cihazlanma Derneği'nin de kurulduğunu açıkladı:
'27 MAYIS'TA ETKİLİ OLDULAR'
"Dernek, Caux'daki şatoda eğitilmiş Türkler tarafından 1958'de Ankara'da kuruldu. 40 kişilik kurucu kadrosunun toplantıları Bulvar Palas'ta yapılırdı. Derneğin onursal başkanı, dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'dı. Ünlü mason Ekrem Tok ve İstanbul'da yaşayan bazı Alman, Avusturyalı ve Polonyalılar da üyeler arasındaydı. Bunların bir kısmı, geçmişte Nazi Partisi'nin babası olan gizli Thule örgütüyle sıkı ilişkileri olan kişilerdi. 27 Mayıs'ta çok etkili oldular. Dernek, Fener Patrikhanesi'ne Vatikan gibi 'Devlet içinde devlet' statüsü verdirmek için ugraştı, Menderes'e tavsiyede bulundu. 60'larda ordu içinde de etkiliydi..."
Aktüel, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Dernekler Masası'ndan derneğin kayıtlarını araştırdı. Aldığımız cevap, "Dernek 1967'de feshedilmiş. Evrakları da SEKA'ya gönderilmiş" oldu...
Manevi Cihazlanma Derneği'nin kurucu listesine ulaşmak mümkün olamadı. Kurucuların çoğunun yaşamadığını da öğrendik. Ama derneği çok iyi hatırlayan biri vardı: 27 Mayıs döneminin devrimci gençlik lideri Dr. Memduh Eren. 12 Mart döneminde sol cunta davalarından yargılanan ve ağır işkenceler gören Eren, dernekle ilgili duyduklarını şöyle anlattı:
CELİL PAŞA VE İKİ YAHUDİ AİLE
"Dönemin ihtilalci subaylarından, rahmetli Celil Gürkan Paşa'nın en yakın dostlarındandım. Paşa ve eşi 1972'de bana derneğin kendileriyle ilgilendiğini anlattılar. 1960'da; ihtilalden 10 gün sonra Celil Paşa Kıbrıs'ta görevli iken, İstanbul'dan komsuları olan iki Yahudi aile ziyaretlerine geliyor. Ve birlikte İsviçre seyahati yapmayı teklif ediyorlar. Paşa 'Mümkün değil. İhtilal oldu, görevimi terkedemem' diyor. Bunun üzerine İstanbul'daki 1. Ordu Komutanının telefon emriyle Celil Gürkan'a 3 ay izin çıkartılıyor. Gürkan ve eşi, Yahudi ailelerle beraber İsviçre'deki derneğin şatosuna gidiyor. Orada 15 gün boyunca, günde 6 saat ders altında, beyin yıkamaya maruz kalıyorlar. Sonunda da "Spor elbisesi alacağız' diye şatodan kaçıp Paris'e, yakınlarının yanına gidiyorlar..."
NAZİ LİDERİ TÜRKİYE'DE Mİ SAKLANDI?
Altındal'ın Sabah'taki dizisinde ortaya attığı bir çarpıcı iddia da, Hitler'e ve Nazi partisine kaynaklık eden gizli Thule örgütünün liderinin, 2. Dünya Savaşı'nda Nazi yenilgisinin ardından, "ölü" gösterilerek yıllarca Türkiye'de saklandığı... Peki Manevi Cihazlanma Derneği ile bu liderin gizlenmesi arasında bir bağlantı var mı? "İki olay paralellik arzeder" diyor Altındal. "Thule'nin lideri Rudolf von Sebottendorf, 1945-1957 arasında Türkiye'de 'Görünmeyen eller' tarafından korundu. Balıkesir ve Adana'da saklandı" diye de ekliyor. Peki saklayanlar kim? "Beni fazla zorlamayın. Ben de hir kitap yazıyorum. Önümüzdeki günlerde ABD'de çıkacak kitabımda bazi şeyleri açıklayacağım" diyerek bu soruyu yanıtlamıyor.
Aytunç Altındal'a, "Hem 'Dernek Nazi sempatizani' diyorsunuz, hem de üyeler arasinda Masonların da bulunduğunu söylüyorsunuz. Bu çelişkili değil mi? Yahudilikle masonluk arasında bir ilişki yok mu?" diye soruyoruz. Buna cevabı da şöyle:
"Dernek Yahudi aleyhtarıdır. Bünyesine hiç Yahudi almamıştı. Türkiye'deki şubesinde de Yahudi yoktu. Ayrica sanıldığınin aksine Yahudiler Masonları değil. Masonlar Yahudileri kullanır. Almanya'daki 24 bin masondan, sadece 400'ü Yahudidir..."
Dünyayı yönetenler arasında gerçekten insanlığın bilmedigi gizli örgütler de mi var? Bunların kolları Türkiye'ye de mi uzanıyor? Aytunç Altındal'ın bu sorulara cevabı "Evet!". Bu cevabın daha somut kanıtlarını öğrenmek için ise, ABD'de çıkacak kitabı beklemek gerekecek anlaşılan...
MİT ESKİ DAİRE BAŞKANI MAHİR KAYNAK:
"NeoNazizm'in arkasında ABD var!"
Aytunç Altındal'ın ortaya attığı, son yılların bu en çarpıcı komplo teorisi hakkında, bir başka komplo teorileri uzmanı olan Prof. Mahir Kaynak'ın da görüşünü aldık. Kaynak, teoriyi kısmen doğrulayarak şunları ekledi:"2. Dünya Savaşından sonra Alman gizli servisinin artıklarını Amerika devraldı. Bu kadroların büyük bölümünü Güney Amerika'ya kaçırdılar. Hatta buna 'Odessa Operasyonu' adı verildi. ABD'nin Güney Amerika'daki operasyonlarını bunlar yürüttüler. Bunlar, yenik, esir ve suçlu eski Nazilerdir. Ve Amerika bunları istediği gibi kullanır. Çünkü istendiği an idam edilebilirler!
NeoNazizm'i de Almanya'nın hareket alanını sınırlamak için ABD hortlattı. Şu anda Alman gizli servisi, Nazi aleyhtarı ve sosyal demokrat ağırlıklıdir."
Osman Aytun[ç] Altındal Kimdir?
Lise yıllarında, okuduğu Kabatas Lisesi'ni kundaklama teşebbüsünden, bugünün uluslararası din uzmanlığına uzanan ilginç bir hayat çizgisi var Aytunç Altındal'ın. 1970'lerde TKP'nin "Bizim Radyo"su onu "Atatürk'ün kurdurduğu sahte TKP'nin üyesi" olmakla suçlarken, Marksist dergiler çıkartıyordu. Son yıllarda ise Refah Partisi'ne ve askerlere yakınlığıyla göze çarpıyor. Altındal, yılın yarısını ABD'de geçiriyor, Hiristiyanlıkla ilgili çalışmalar yapıyor.
HİTLER'İN ARKASINDAKİ ADAM
SEBOTTENDORF'UN TÜRKİYE GÜNLERİ
Nazizmin kurucusu, Türkiye'de saklanmış 1912'de kurulan gizli Thule örgütü, Aytunç Altındal'a göre Hitler'in ve Nazizmin babasıydı. Hitler'i siyasete sokan, yükselten ve ona mali destek bulan da Thule'ydi. Gamalı haçlı Nazi bayrağını bile Thule hazırlamıştı. Bu örgütün lideri Baron Rudolf von Sebottendorftu. 1875'te dogan "Baron", aslinda bir isçinin ogluydu. Ama 1910'larda bir soylu Alman ailesi tarafından evlat edinilerek "Baron" sıfatını kazanmıştı. Nazi Partisi'nin ilk hali olan Alman İşçi Partisi'ni de Baron ve örgütü kurmuştu.
Alman tarihçileri "Baron 1934'te Hitler'le çelişkiye düştü ve öldürüldü" dedilerse de, ölmemiş ve İstanbul'a kaçırılarak 1934-45 yılları arasında Alman istihbaratı görevlisi olarak çalışmıştı. Burada Taksim ve Teşvikiye'de yaşamış, Türk önde gelenleriyle dostluklar kurmuştu.
İngilizler "1945'te Almanya teslim olunca baron intihar etti" diyorlardı. Aytunç Altındal ise tersi görüşteydi: "Baronun hayatını araştırdım. Ve Baronun 'öldüğü' söylenen tarihten 12 yıl sonra, bir başka soyadı ile 1957'de Balikesir'den Antalya'ya gelen 3 kişilik bir Alman heyetinde yer aldığını, Antalya'da iki gece Cumhuriyet Oteli'nde kalarak Adana'ya geçtiğini saptadım. Sebottendorf'un 1945-57 yılları arasında Türkiye'de 'Görünmeyen eller'ce korunduğu sanılıyor..."
Ya Manevi Cihazlanma Derneği? Onun burada rolü var mı? Altındal, "Detayları kitabımda yazacağım" diyor Ama "Dernekle Sebottendorf arasında paralellik var' demekten de kendini alamıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder